Hasan Sabbah, 11. yüzyılın ortalarında yani 1050'li yıllarda doğmuştur. On iki imam Şiiliği'nin kalesi olan Kum kentinden dünyaya gelmiştir. Rivayete göre Yemen kökenlidir.Dini eğitimini Rey şehrinde alan Hasan Sabbah, bu sırada İsmaili bir refik ile karşılaşmıştır. Kendi otobiyografisinde bu olayı şöyle anlatır:
"Çocukluk günlerimden beri öğrenmenin her türlüsüne yönelik içimde bir aşk uyanmıştı. Din alimi olmak istiyordum. On yedi yaşıma kadar bilginin arayıcısı ve araştırıcısı oldum. Rey şehrinde Emire Zerrab adında bir refikle karşılaştım. İsmaili öğretisinin felsefeden ibaret olduğunu düşünüyordum. Emire Zerrab iyi huylu bir adamdı. İlk sohbetimizde "İsmaililer böyle böyle söylüyor" diye anlatmıştı. Ben de ona "dostum, bana onların kelimeleriyle konuşma, kelamları dine aykırıdır" demiştim. Aramızdaki tartışmalar sonucu inandığım her şeyi çürüttü ve yok etti. Düşündüm de gerçek iman muhakkak bu olmalı. Lakin şimdiye dek bunun farkına varamamıştım. Artık ecel saatim geldi ve hakikate vasıl olmadan ölümü tadacağım."
Hasan çok geçmeden vezirlik makamına gözünü dikince Nizamülmülk onu lekelemiştir. Bunun üzerine Hasan Sabbah intikamını alacağı Mısır'a gitmiştir. Bu hikayedeki tutarsızlık ise bu üç arkadaşın arasında 30'a yakın yaş farkının olmasıdır.
Nizamülmülk-1018, Ömer Hayyam-1048, Hasan sabbah-1050(yaklaşık olarak) doğmuştur. Yani sınıf arkadaşı olmaları imkansızdır...
Hasan Sabbah daha sonralarında dikkatini İran'ın kuzeyinde bulunan, Deylem bölgesi çekmiştir. Buradaki halk İslam'ı zorla kabul etmeyen, toprakları zor fethedilen, savaşçı ve eski gelenekleri sürdüren yerli bir halkın kontrolündeydi. Sabbah burada müritler elde etmiş ve amaçları için bir mekan aramıştır. Sonunda Elbruz Dağları'ndaki Alamut Kalesi'nde karar kılmıştır. Hasan Sabbah'ın buraya vardığı sırada kale onu Selçuklu sultanından almış olan Alevi Mehdi adındaki bir hükümdarın elindeydi. Önce bölgeye dailerini yollayan Hasan, bölge halkını ve Alamut'ta yaşayanları kendi tarafına çekmiştir. Hasan Sabbah bu olayları şöyle anlatmaktadır:
"Ve sonra Kazvin'den Alamut'a bir dai gönderdim. Alamut insanlarından bazıları dainin telkinlerine uyup mezhep değiştirdiler ve Alevileri de buna teşvik ettiler. Dai yenilgiye uğramış gibi göründü, ancak bir yolunu bulup dönmelerin tümünü kale dışına çıkardı ve bütün kapıları kapatarak kalenin sultanın malı olduğunu ilan etti. Uzun münakaşalardan sonra onları yeniden içeri aldı ve insanlar da daha kötüsüyle karşılaşmamak için onun himayesi altına girdiler."
"Çocukluk günlerimden beri öğrenmenin her türlüsüne yönelik içimde bir aşk uyanmıştı. Din alimi olmak istiyordum. On yedi yaşıma kadar bilginin arayıcısı ve araştırıcısı oldum. Rey şehrinde Emire Zerrab adında bir refikle karşılaştım. İsmaili öğretisinin felsefeden ibaret olduğunu düşünüyordum. Emire Zerrab iyi huylu bir adamdı. İlk sohbetimizde "İsmaililer böyle böyle söylüyor" diye anlatmıştı. Ben de ona "dostum, bana onların kelimeleriyle konuşma, kelamları dine aykırıdır" demiştim. Aramızdaki tartışmalar sonucu inandığım her şeyi çürüttü ve yok etti. Düşündüm de gerçek iman muhakkak bu olmalı. Lakin şimdiye dek bunun farkına varamamıştım. Artık ecel saatim geldi ve hakikate vasıl olmadan ölümü tadacağım."
Edward Fitzgerald tarafından Rubaiyat tercümesinin önsözündeki bir hikayede Hasan Sabbah, Nizamülmülk ve Ömer Hayyam'ın sınıf arkadaşı olduğu ve aralarında yaptıkları anlaşmayla hangisi başarı kazanırsa, diğerlerine yardım edecekti. Nizamülmülk vezirlik makamına yükselince ikisine de valilik teklif etmiştir. Hayyam kendisine bir maaş bağlanmasını, böylelikle başıboş dolaşmayı, Hasan ise saray içerisinde daha yüksek bir makam istemiştir. (Aslında Ömer Hayyam öyle yapmamıştır, buradaki makalemde gerekli açıklama mevcuttur...)
Nizamülmülk-1018, Ömer Hayyam-1048, Hasan sabbah-1050(yaklaşık olarak) doğmuştur. Yani sınıf arkadaşı olmaları imkansızdır...
Hasan Sabbah daha sonralarında dikkatini İran'ın kuzeyinde bulunan, Deylem bölgesi çekmiştir. Buradaki halk İslam'ı zorla kabul etmeyen, toprakları zor fethedilen, savaşçı ve eski gelenekleri sürdüren yerli bir halkın kontrolündeydi. Sabbah burada müritler elde etmiş ve amaçları için bir mekan aramıştır. Sonunda Elbruz Dağları'ndaki Alamut Kalesi'nde karar kılmıştır. Hasan Sabbah'ın buraya vardığı sırada kale onu Selçuklu sultanından almış olan Alevi Mehdi adındaki bir hükümdarın elindeydi. Önce bölgeye dailerini yollayan Hasan, bölge halkını ve Alamut'ta yaşayanları kendi tarafına çekmiştir. Hasan Sabbah bu olayları şöyle anlatmaktadır:
"Ve sonra Kazvin'den Alamut'a bir dai gönderdim. Alamut insanlarından bazıları dainin telkinlerine uyup mezhep değiştirdiler ve Alevileri de buna teşvik ettiler. Dai yenilgiye uğramış gibi göründü, ancak bir yolunu bulup dönmelerin tümünü kale dışına çıkardı ve bütün kapıları kapatarak kalenin sultanın malı olduğunu ilan etti. Uzun münakaşalardan sonra onları yeniden içeri aldı ve insanlar da daha kötüsüyle karşılaşmamak için onun himayesi altına girdiler."
Hasan Sabbah bu kaleye yerleştikten sonra 34 yıl boyunca ayrılmamıştır. Odasından bile çok nadir çıktığı varsayılıyor. Bu kaleye yerleştikten sonra 50'ye yakın suikast gerçekleştirmiştir. Suikastçi olarak bilinen Assassin de Hasan Sabbah'dan gelmektedir. En önemli suikasti, şüphesiz Nizamülmülk'tür.
Hasan Sabbah'ın dönemindeki ilginç olaylardan biri de şöyledir:Nizamülmülk'ün ölümünden sonra tahta geçen Muhammed Tapar'dır.O'nun da ölümünden sonra tahta Sencer'e barış elçileri gönderen Hasan Sabbah, reddedilmiştir. Bunun üzerine saraydan yandaşlar edinen Hasan Sabbah sultanın başucuna hançer saplatmıştır. Ayıldığında büyük paniğe kapılan Sencer olayı gizli tutmaya çalışmıştır. Olayın ardından bir elçi gönderen Hasan Sabbah, mesajında:
"Ben istemez miydim, o hançer sert taşa değil de sultanın yumuşacık göğsüne saplansın" demiştir. Bu olaydan sonra İsmaililer, Sencer döneminde oldukça rahatlamıştır.23 Mayıs 1124 Cuma günü ölmüştür.
Kaynak: wikipedia.org
Yorumlar