Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ömer hayyam etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Ömer Hayyam ile Gazali Muhabbeti

Ömer Hayyam 'ın rubaileriyle bir şekilde karşılaşmışsınızdır. Ne kadar rubaisi olduğu bir muamma fakat kendisine atfedilen rubaisi yüzlercedir. Hangi rubaisinin kendisine ait, hangisinin değil tartışmaları uzun zamandan beri süre gelmektedir. Dinsiz mi, dindar mı olduğu da bu tartışmalarda hüküm sürmektedir. Gazali'yle olan muhabbetine geçmeden önce rubailerindeki ince ayrıntıya dikkat etmenizi istiyorum. Rubaileri a+a+b+a uyak düzeninde olan Hayyam'ın kesinlikle olmayan rubailerinden bir örnek vermek istiyorum. "Irmaklarından şaraplar akacak diyorsun Cennet-i âla meyhane midir? Her mü'mine iki huri diyorsun Cennet-i âla kerhane midir?" Yukarıda gördüğünüz bu dörtlük kesinlikle O'na ait değildir. Çünkü a+b+a+b uyak düzeninde yazılmıştır ve Ömer Hayyam'ın rubailerindeki uyak düzeniyle uzaktan-yakından alakası yoktur. Ömer Hayyam Dünya'nın hareketli olduğunu söylediği için dinsiz sayılmıştır. Galile meselesi gibi o da Dünya'nın kendi eks

Ömer Hayyam Rubaileri - 10

Bilgisizliğimi sundum durdum aleme; Bir yoksulluk karanlığı çöktü gönlüme; Utandım günahımdam, müslümanlığımdan: Bundan böyle zünnar takacağım belime. Bir su, bir damla suymuşuz, bele düşmüşüz; Şehvet ateşiyle dışarı savrulmuşuz; Yarın yel savuracak toprağımızı: İçelim, hoş geçsin üç nefeslik ömrümüz. Bahtımın kökü yeşerip dal budak da verse Eğretidir bu ömür diye giydiğin elbise; Mıhlar gevşek bir gölgeliktir beden çadır, Pek dayanma sakın ne kadar sağlam da görünse. Ben de geçtim gittim bu zulüm yurdundan, Elimde yelden başka bir şey kalmadan; Ama var mı, ölümüme sevinip de Ecelin şaşmaz tuzağından kurtulan? Orucumu yiyorsam ramazanda Mübarek aydan habersizim sanma: Çileden gece oluyor da gündüzüm Sahura kalkıyorum gün ortasında. Yılan gibi taşa girsen de, Saki, Sızar ecelin suyu bulur seni; Bu dünya toprak, Saki, türkü söyle; Bu soluk bir yel, şarap ver, Saki. Gönül Bijen'i kuyu gibi gam zindanında; Akıl Sührab'ı ölmüş derdinin sayvanında; Dünya S

Ömer Hayyam Rubaileri - 9

Ramazan ayı bu yıl da geldi yine; Vurdu bukağıyı aklın bileğine; Tanrım bu halka bir gaflet ver de bari Ramazanı Şevval sansınlar bu sene. Ey doğru yolun yolcusu, çaresiz kalma; Çıkma kendinden dışarı, serseri olma; Kendi içine sefer et erenler gibi: Sen görenlerdensin, dünya seyrine dalma. Duru sudan daha temizdir benim sevgim; Sevgiyle bu oynayış da hakkımdır benim; Halden hale girer başkalarında sevgi: Neyse hep odur benim sevgim ve sevgilim. Dünya padişahın, kayserin, hakanın olsun; Cehennem kötünün, cennet iyinin olsun; Tesbih meleklerin olsun, temizlik Rızvan'ın: Sevgili bizim olsun, canı canımız olsun. Ey güzel, sen ki bana derdi derman edensin; Şimdi: "Çekil önümden" diye ferman edersin; Senin yüzün canımın kıblesi olmuş bir kez; Ne yapsın, kıble mi değiştirsin bu can dersin? Şarap iç adın silinip gitmeden dünyadan; Şarap kasveti, karanlığı giderir candan; Güzellerin saçını çözüp dağıtmaya bak Neylesin, netsin bu can, kıble mi değiştirsin?

Ömer Hayyam Rubaileri - 8

Nerde yüreği tertemiz uyanık insan? Nerde güzel düşünceler ardında koşan? Herkes kendi kafasının kulu kölesi: Hangi Tanrının kulu, nerde o kahraman? Kim için bu yerler gökler? Bizim için. Biz görüş cevheriyiz akıl gözünün Evren bir yüzük gibiyse çepeçevre İnsan, taşında bir nakış o yüzüğün. Yüce varlık bize bir beden verince Sevmesini öğretti her şeyden önce Sonra şu delik deşik yüreğimize Mana incileri sakladı binlerce. Niceleri geldi, neler istediler; Sonunda dünyayı bırakıp gittiler; Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler. Vakit geldi, dünya yeşiller giyecek; Ağaçlara Musa'nın eli değecek, Kuru tohumlara İsa'nın nefesi; Gözler açıp buluta çevrilecek. Gerçek eren içinde kir tutmayandır; Varlığını korkusuzca hiçe sayandır; Bu topraklar üstünde en temiz kişi Sağlığında toprak kesilmiş olandır. Ey can, sana aklı niçin vermiş veren? Kendini bil, yolunu bul yitip gitmeden. Baykuş gibi ne gezersin vir

Ömer Hayyam Rubaileri - 7

Ben kadehten çekmem artık elimi; Tutmam senin kitabını, minberini. Sen kuru bir sofrasın, ben yaş bir sapık: Cehennemde sen mi iyi yanarsın, ben mi? Eşi dostu verdik birer birer toprağa; Kiminden bir taş bile kalmadı ortada. Sen, yorgun katır, hala bu kalleş çöldesin: Sırtında bunca yük, yürü bakalım hala. Gözüm, kör değilsen, bunca mezarı gör; Dünyayı saran yalan dolanları gör; Krallar, padişahlar çürüyüp gitmiş: Ela gözlerine kurt dolanları gör! Felek doğruyu eğriyi tartaydı, Her işine güzel demek kolaydı. Böyle özü doğruluk olaydı? Evrenin özü doğruluk olaydı? Duman değil mi dünya mutfağında payın? Öyleyse ha olmuşsun ha olmamışsın. Senin zorunsa sermayeden yememek: Bekle, bekle de başkası yesin yarın. Bayram geldi; işimiz iştir bu aralık; Horoz kanı gibi şarap bollaşır artık. Gel gelelim eşekler de boş gezer şimdi: Oruç gemi ağızlarından çıkar, yazık! Hep arar dururdum, dünyaya geleli, Alın yazısı, cenneti, cehennemi. Hocam kesti attı, sağlam bilgisiyle:

Ömer Hayyam Rubaileri - 6

Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz: Kuklacı Felek usta, kuklalar da biz. Oyuna çıkıyoruz birer, ikişer ikişer; Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz. Dünya üç beş bilgisizin elinde; Onlarca her bilgi kendilerinde. Üzülme; eşek eşeği beğenir: Hayır var sana "kötü" demelerinde. Dedim: artık bilgiden yana eksiğim yok; Şu dünyanın sırına ermişim az çok. Derken aklım geldi başıma, bir de baktım: Ömrüm gelip geçmiş, hiç bir şey bildiğim yok. Cennette huriler varmış, kara gözlü; İçkinin de ordaymış en güzeli. Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz: Bak, bir yanda şarap, bir yanda sevgili. Sen sofusun, hep dinden dem vurursun; Bana da sapık, dinsiz der durursun. Peki, ben ne görünüyorsam oyum: Ya sen? Ne görünüyorsan o musun? Varlık yokluk derdini aklından sil; Bırak öteleri de kendini bil. Doldur şarabı, geniş bir nefes al: Kaç nefes alacağın belli değil. Bir elde kadeh, bir elde Kuran; Bir helaldir işimiz, bir haram. Şu yarım yamalak dünyada Ne tam kafiriz,

Ömer Hayyam Rubaileri - 5

Şu testi de benim gibi biriydi; O da bir güzele vurgun, dertliydi. Kim bilir, belki boynundaki kulp da Bir sevgilinin bem beyaz eliydi. İnciyi isteyen dalgıç olacak; Varı yoğu dosta verip dalacak. Canı avucunda, nefesi göğsünde: Ayağı baş olacak, başı ayak! Girme şu alçakların hizmetine: Konma sinek gibi pislik üstüne. İki günde bir somun ye, ne olur! Yüreğinin kanını iç de boyun eğme. Bir taş bulamazsın ki Doğu ovalarında Küfretmesin bana da, benim zamanıma da Yüz adım yürü bak, bir dertli insan görürsün: Bunalmış, otura kalmış yolun kenarında. Güneş attı göğe sabah kemendini: Aydınlık padişahı atına bindi. İçin! için! diye bağırdı dört yana Canım sabah şarabının müezzini. Bu kadeh bir bedendir, cana gebe! Bir yasemindir, erguvana gebe! Hayır; yanlış; ne odur şarap ne bu: Bir sudur, bir su ki yangına gebe! Gökte bir öküz varmış, adı Pervin; Bir öküz de altındaymış yerin. Sen asıl iki öküz arasında Tepişmesine bak şu eşeklerin! Ne bilginler geldi, neler

Ömer Hayyam Rubaileri - 4

Dün geldi: Nedir aradığın? dedi bana: Bensem, ne bakarsın o yana bu yana? Kendine gel de düşün, içine iyi bak: Ben senim, sen ben; aranıp durma boşuna! Sabah doldu göklere mavi mavi; Doldur, ışık döker gibi, kaseyi! Acı olmasına acıdır şarap: Ama gerçek acıdır demezler mi? Adam olduysan hesap ver kendine: Getirdiğin ne? Götüreceğin ne? Şarap içersem ölürüm diyorsun: İçsen de öleceksin, içmesen de! Camiye gittim, ama Allah bilir niye: Ne namaz kılmaya, ne dua etmeye. Eskiden bir kilim aşırmıştım camiden: O eskidi gittim yenisini yürütmeye. Kimi dinde imanda buldu yolu Kimi akıl, bilim yolunu tuttu. Derken ses geldi karanlıklardan: Gafiller! Doğru yol ne odur, ne bu! Her gece aklım dalar gider engine. Ağlarım, inciler dolar eteğime. Sevdalıyım, şarap dayanmıyor bana: Kafam baş aşağı çevrik bir tas mı ne! Dünya ne verdi sana? Hep dert, hep dert! Güzel canın da bir gün elbet. Toprağında yeşillikler bitmeden Uzan yeşilliğe, gününü gün et. Şarap sen benim günü

Ömer Hayyam Rubaileri - 3

Varlığın sırları saklı, benden; Bir düğüm ki ne sen çözebilirsin, ne ben. Bizimki perde arkasında dedi-kodu: Bir indi mi perde, ne sen kalırsın, ne ben. Bir geldi mi derin ölüm uykusu, Biter bu dünyanın dedi-kodusu. Ölenden bir haber bekler insanlar: Ne söylesin? Bilmez ki ne olduğunu! Yel eser, umutlar savrulur gider; Sensiz, bensiz kalır bağlar bahçeler; Altın gümüş nen varsa harcamaya bak! Ölür gidersin, düşmanın gelir yer. Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz: İki başımız var, bir tek bedenimiz. Ne kadar dönersem döneyim çevrende: Er geç baş başa verecek değil miyiz? Dünyada akla değer veren yok madem, Aklı az olanın parası çok madem, Getir şu şarabı, alsın aklımızı: Belki böyle beğenir bizi el alem! Ferman sende, ama güzel yaşamak bizde: Senden ayığız bu sarhoş halimizde. Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı: İnsaf be sultanım, kötülük hangimizde? Bu dünyadan başka bir dünya yok, arama; Senden benden başka düşünen yok, arama! Vaz geç

Ömer Hayyam Rubaileri - 2

İçin temiz olmadıksan sonra Hacı hoca olmuşsun, kaç para! Hırka, tespih, post, seccade güzel; Ama Tanrı kanar mı bunlara? Var mı dünyada günah işlemeyen söyle: Yaşanır mı hiç günah işlemeden söyle; Bana kötü deyip kötülük edeceksen, Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle. Felek ne cömert ne aşağılık insanlara! Han hamam, dolap değirmen, hep onlara. Kendini satmıyan adama akmek yok: Sen gel de yuh çekme böylesi dünyaya! Bilgenin yüreğinde her dilek, Anka kuşu gibi gizli gerek. Damla nasıl inci olur denizde: Sedefler içinde gizlenerek. Ovada her kızıl lalenin teni Bir padişahın kanıyla beslendi. Yerden biten şu mor menekşe yok mu? Bir güzelin yanağındaki bendi. Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler, Bin bir derde düşer, canlarından bezerler. Öyleyken, ne tuhaftır, yine de övünür, Onlar gibi olmayana adam demezler. Gül verme istersen, diken yeter bize. Işık da vermezsen, ateş yeter bize. Hırka, tekke, post most olasa da olur, Kilise çanlar

Ömer Hayyam Rubaileri - 1

Ey özünün sırlarına akıl ermeyen; Suçumuza, duamıza önem vermeyen; Günahtan sarhoştum, ama dilekten ayık; Umudumu rahmetine bağlamışım ben. Büyükse de isyanım, kötülüklerim, Yüce Tanrı'dan umut kesmiş değilim; Bugün sarhoş ve harap ölsem de yarın Rahmete kavuşur elbet kemiklerim. Tanrım bir geçim kapısı açıver bana; Kimseye minnetsiz yaşamak yeter bana; Şarap içir, öyle kendimden geçir ki beni Haberim olmasın gelen dertten başıma. Rahmetin var, günah işlemekten korkmam; Azığım senden, yolda çaresiz kalmam; Mahşerde lutfunla ak pak olursa yüzüm Defterim kara yazılmış olsun, aldırmam. Derde gama yatkın yüreğime acı; Bu tutsak cana, garip gönlüme acı; Bağışla meyhaneye giden ayağımı, Kızıl kadehi tutan elime acı. Akıl bu kadehi övdükçe över; Alnından sevgiyle öptükçe öper; Zaman Usta'ysa bu canım nesneyi Hem yapar hem kırıp bin parça eder. Ey zaman, bilmez misin ettiğin kötülükleri? Sana düşer azapların, tövbelerin beteri. Alçakları

Masallaşmış Bir Bilge: Ömer Hayyam

Hayyam Doğulu bir düşünce ve şiir adamı olmasına karşın, daha çok Batıda gerçek değerini bulmuş. Neden dersiniz? Yunan fılozoflarıyla bir yakınlığı, gelenekleri ceviz kabuğu gibi kırıp öze gitmek istediği, başkalarından çok kendini söylediği, dünya ötesini inkar ettiği, bilgin olduğu kadar bilimden kuşkulandığı için mi? Bunu düşüne duralım, Hayyam'ın Doğu'da filozof yanından çok şair yanıyla tanındığını, söylediğinden çok söyleyişiyle sevildiğini, yorumlamalarda gerçek Hayyam'ın aranmadığını söyleyebiliriz. Dedelerimiz Hayyam'ı ya ermiş bir din adamı ya da sadece bir keyif adamı olarak görmüş ve göstermişlerdir. Kaldı ki Doğu'da eskiden, Hayyam'ın şiirlerini okuyan kim? Beş on kişi; mutlular mutlusu, kimseye hesap vermek zorunda olmayan Hayyam gibilerin bir gün kitap ve şarap parasını veren, bir başka gün de boynunu vurduran mutlular mutlusu bir azınlık. 0 zaman ve çok daha sonra, daha düne kadar, basın yok ki, Hayyam padişahlardan daha çok sevdigi halka sesini

Ömer Hayyam Hakkında Bir Makale

ÖMER Hayyam ile şarabı birlikte anmak, bazı dörtlükleri Ömer Hayyam'a yakıştırmak pek yaygındır. Ahmet Kırca da Farsça öğrenmeden önce, Ömer Hayyam'dan çevrilen rübâileri okuyunca zaman zaman kuşkulanırdı, "Bunlar O'nun olamaz!" diye... Mesela "Camiye gittim ama Allah bilir niye Ne namaz kılmayya ne dua etmeye Eskiden bir kilim aşırmıştım camiden O eskidi gitti, yenisiniyürütmeğe" Hayır, bu "Rubâi" de Ömer Hayyam'ın olamazdı; Farsça ögrenince, düşüncesinin yanlış olmadığını anladı. *** İLAHİYAT Fakültesinde MSB adına okuyan, Ordu'nun çeşitli kademelerinde görev ve öğretmenlik yapan, kendi isteğiyle albay rütbesinden emekli olan Ahmet Kırca, Farsça'yı öğrenip, rubâilerin aslını görünce, nelerin Ömer Hayyam'a yakıştırıldığını gördü. Bir örnek daha... "Ben ne camiye yararım, ne havraya Bir başka hamur benimki başka maya Yoksul gavur, çirkin orospu gibiyim Ne din umurumda, ne cennet ne dünya" Ahmet Kırca bunu

Ömer Hayyam Kimdir

1048-1131 yılları arasında yaşamış olan, filozof, matematikçi, astronom ve bu sayısal bilimlerin yanında da şairdir. İran kökenlidir. Asıl adı  Gıyaseddin Eb'ul Feth Ömer İbni İbrahim el-Hayyam' dır. Mahlası Hayyam'dır. Nişabur'ludur. Nizamül-Mülk ve Hasan Sabbah ile aynı medresede Muvaffakeddin Abdüllatif ibn el Lübad tarafından eğitilmiştir. Hayyam ikisiyle de arkadaşlığını kesmemiştir. Hayyam adını babasının mesleğinden almıştır. Hayyam, çadırcı demektir. Günümüzde kullanılan miladi ve hicri takvimden çok daha hassas olan, Celali Takvimi'ni hazırlamıştır.Binom açılımını ilk kullanan bilim insanıdır. Hayyam üçgeni adında matematik hesap cetveli mevcuttur. Yazılı Eserleri Ziyc-i Melikşahi. (Astronomi ve takvime dair, Melikşah'a ithaf edilmiştir) Kitabün fi'l Burhan ül Sıhhat-ı Turuk ül Hind. (Geometriye dair) Risaletün fi Berahin İl Cebr ve Mukabele. (Cebir ve denklemlere dair) Müşkilat'ül Hisab. (Aritmetiğe dair) İlm-i Külliyat (Gene

Ömer Hayyam'ın Eserleri

Hayyam'ın eserlerinden 18 tanesinin adı bilinmektedir, çeşitli bilim dallarında birçok eser yazmıştır. Ziyc-i Melikşahi. (Astronomi ve takvime dair, Melikşah'a ithaf edilmiştir)  Kitabün fi'l Burhan ül Sıhhat-ı Turuk ül Hind. (Geometriye dair)  Risaletün fi Berahin İl Cebr ve Mukabele. (Cebir ve denklemlere dair)  Müşkilat'ül Hisab. (Aritmetiğe dair)  İlm-i Külliyat (Genel prensiplere dair)  Nevruzname (Takvim ve yılbaşı tespitine dair)  Risaletün fil İhtiyal li Marifet. (Altın ve gümüşten yapılmış bir cisimde altın ve gümüş miktarının bilinmesine dair. Almanya Gotha kütüphanesinde bir nüshası mevcuttur.)  Risaletün fi Şerhi ma Eşkele min Musaderat(Öklid'in bir probleminin çözülmesi metoduna dair, Hollanda Leiden kütüphanesinde bir nüshası vardır. F. Woepcke fransızcaya çevirmiştir.)  Risaletün fi Vücud (Felsefede ontoloji bahsine dair. Britanya kütüphanesinde bir nüshası mevcuttur.)  Muhtasarun fi't Tabiiyat (Fizik İlmine dair)  Risaletün fi'l Ke