Ana içeriğe atla

Kayıtlar

LG G4 - Samsung S6 Karşılaştırması

Gerçekten çok kararsız kalınabilecek özelliklerin varolduğu iki telefon modelinin incelemesi… G4’ün ekranı 5,5″ – Galaxy s6’nın ekranı 5,1″ . G4 ekran boyutuyla burada bir adım öne geçiyor. Bu açığı samsung128 GB‘lık dahili hafızasıyla kapatmış. G4 32 GB‘lık depolamaya sahip… Galaxy s6 Exynos 7420 Quad-core 1.5 GHz Cortex-A53 & Quad-core 2.1 GHz Cortex-A57 işlemcisi kullanıyor. G4 ise Qualcomm MSM8992 Snapdragon 808 Dual-core 1.8 GHz Cortex-A57 & quad-core 1.44 GHz Cortex-A53.Samsung S6’da kullanılan işlemci LG G4’e göre %17 civarında daha hızlıymış. S6 Super AMOLED kullanırken G4 IPS LCD ile bir adım geride kalmış…S6 576 PPI ile daha yüksek pixel yoğunluğuna sahip. G4 ise 534 PPI. S6 6.8mm G4 9.8mm. Samsung inceliğiyle bir adım daha öne geçiyor… LG G4 LTE 300Mbps Galaxy S6 ise LTE 150Mbps. Hangi telefon şebekesi o kadar yüksek hız sağlayabilir bilmiyorum. G4 hızlı mı, hızlı işte :) Bu arada G4’de radyo var, S6’ya koymamışlar… Bence Samsung… Sebebi ise Daha haf

Yavuz Sultan Selim'in Şah İsmail'e Cevabı

Yavuz Sultan Selim Han'ın döneminde geçen bu olay, O'nun ne kadar akıllı olduğunu gözler önüne seriyor. Şah İsmail'in hakareti üzerine Yavuz'un cevabı... İran hükümdarı Şah İsmail, kıymetli mücevherler ile dolu bir hediye sandığı gönderir, hünkâra. Sandık açılır. İçinden çeşit,çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşlar çıkar... Fakat, sandık açılır açılmaz, etrafa pek fena bir koku da yayılır. Önce, hiç kimse bir anlam veremezken, nadide mücevherler ile dolu sandıktaki bu fena kokuya. Sonra, mesele anlaşılır. Sandığın dibine insan dışkısı doldurulmuş. Yani, Şah İsmail, aklı sıra, cihan padişahına hakaret ediyor… (!) Cihan padişahı emir verir, "herkes düşünsün, bu edepsizliğe, Osmanlı'nın şanına yakışacak şekilde bir mukabelede bulunmalıyız.“" Ve çözümü yine kendisi bulur... Aynı şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatılır. Sandığın içine, o zamanın en nefis gül kokulu lokumlarından hazırlanmış bir kut

Fazıl Hüsnü Dağlarca Kimdir?

Fazıl Hüsnü Dağlarca 1914 yılında İstanbul'da doğmuştur.Babası asker olduğu için ilk ve ortaöğrenimi Türkiye'nin çeşitli illerinde geçmiştir. Kuleli Askeri Lise'si ve Harp okulunu bitirdikten sonra 15 yıl boyunca subaylık yapmıştır. Basın Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü'nde kısa bir süre görev yaptı.İstanbul Aksaray'da kitabevini açtı. 1960-1964 yılları arasında Türkçe isimli aylık dergi çıkardı. 1970'de yayınevini kapatan Dağlarca, sadece şiirle uğraşmaya başladı. İlk şiiri 1933'te Yavaşlayan Ömür'dür, İstanbul Dergisi'nde çıkmıştır. İlk şiirlerinde Necip Fazıl Kısakürek etkisi görülür. Kendine has üslubu ise 1940 yıllarında Çocuk ve Allah ile başlar. Şiirleri Sezgi ve Us olmak üzere iki dönem olarak incelenebilir. Sezgi döneminde kendine has bir şiir dili ve biçemi yaratmayı başaran Dağlarca, Us döneminde ise güçlü bir Türkçe tutkusuyla dikkat çeker. Dağlarca Us döneminde dilin arılaştırılması adına çalışmalar yapmıştır. Evrensel temalara

İlginç Bitki İsimleri

Bitkilerin isimleri dilimizde gerçekten çok yaratıcı şekilde oluşturulmuş. İnternet'te yaptığım aramalarla bulduğum birbirinden ilginç isimlere sahip bitkileri sizlerle paylaşıyorum... ABDESTBOZAN OTU Gülgillerden, siyah ve yeşil boya çıkartılan bitkidir. Rutubetli yerlerde yetişir. Boyu 70 santimetreye ulaşır. Mide rahatsızlıklarında kullanılır.İdrar söktürmede ve kan dindirmede de kullanılır. ACI AĞAÇ Sedefotugillerden, 2- 3 metre  boyundaki bitkinin, ince kabuklarının üzerinde sarı benekler bulunur, çiçekleri kırmızıdır. Sıcak ülkelerde yetişir. Mide, bağırsak, karaciğer ve böbreklerin çalışmasını düzenlemede yardımcıdır. ADAM OTU Mavimsi-mor renkli çiçekler açan, rozet yapraklı ve kazık köklü çok yıllık otsu bir bitkidir. Kökleri insana benzediği için, bu isim verilmiştir. Ağrı kesici ve yatıştırıcı etkileri bulunur. İlginç isimlere sahip bitkilerden "Adam Otu", ismini, köklerinin insan vücuduna benzemesinden alıyor AYI ÜZÜMÜ Fundagillerden, küçük taneler

Ömer Hayyam Rubaileri - 10

Bilgisizliğimi sundum durdum aleme; Bir yoksulluk karanlığı çöktü gönlüme; Utandım günahımdam, müslümanlığımdan: Bundan böyle zünnar takacağım belime. Bir su, bir damla suymuşuz, bele düşmüşüz; Şehvet ateşiyle dışarı savrulmuşuz; Yarın yel savuracak toprağımızı: İçelim, hoş geçsin üç nefeslik ömrümüz. Bahtımın kökü yeşerip dal budak da verse Eğretidir bu ömür diye giydiğin elbise; Mıhlar gevşek bir gölgeliktir beden çadır, Pek dayanma sakın ne kadar sağlam da görünse. Ben de geçtim gittim bu zulüm yurdundan, Elimde yelden başka bir şey kalmadan; Ama var mı, ölümüme sevinip de Ecelin şaşmaz tuzağından kurtulan? Orucumu yiyorsam ramazanda Mübarek aydan habersizim sanma: Çileden gece oluyor da gündüzüm Sahura kalkıyorum gün ortasında. Yılan gibi taşa girsen de, Saki, Sızar ecelin suyu bulur seni; Bu dünya toprak, Saki, türkü söyle; Bu soluk bir yel, şarap ver, Saki. Gönül Bijen'i kuyu gibi gam zindanında; Akıl Sührab'ı ölmüş derdinin sayvanında; Dünya S

Ömer Hayyam Rubaileri - 9

Ramazan ayı bu yıl da geldi yine; Vurdu bukağıyı aklın bileğine; Tanrım bu halka bir gaflet ver de bari Ramazanı Şevval sansınlar bu sene. Ey doğru yolun yolcusu, çaresiz kalma; Çıkma kendinden dışarı, serseri olma; Kendi içine sefer et erenler gibi: Sen görenlerdensin, dünya seyrine dalma. Duru sudan daha temizdir benim sevgim; Sevgiyle bu oynayış da hakkımdır benim; Halden hale girer başkalarında sevgi: Neyse hep odur benim sevgim ve sevgilim. Dünya padişahın, kayserin, hakanın olsun; Cehennem kötünün, cennet iyinin olsun; Tesbih meleklerin olsun, temizlik Rızvan'ın: Sevgili bizim olsun, canı canımız olsun. Ey güzel, sen ki bana derdi derman edensin; Şimdi: "Çekil önümden" diye ferman edersin; Senin yüzün canımın kıblesi olmuş bir kez; Ne yapsın, kıble mi değiştirsin bu can dersin? Şarap iç adın silinip gitmeden dünyadan; Şarap kasveti, karanlığı giderir candan; Güzellerin saçını çözüp dağıtmaya bak Neylesin, netsin bu can, kıble mi değiştirsin?

Ömer Hayyam Rubaileri - 8

Nerde yüreği tertemiz uyanık insan? Nerde güzel düşünceler ardında koşan? Herkes kendi kafasının kulu kölesi: Hangi Tanrının kulu, nerde o kahraman? Kim için bu yerler gökler? Bizim için. Biz görüş cevheriyiz akıl gözünün Evren bir yüzük gibiyse çepeçevre İnsan, taşında bir nakış o yüzüğün. Yüce varlık bize bir beden verince Sevmesini öğretti her şeyden önce Sonra şu delik deşik yüreğimize Mana incileri sakladı binlerce. Niceleri geldi, neler istediler; Sonunda dünyayı bırakıp gittiler; Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler. Vakit geldi, dünya yeşiller giyecek; Ağaçlara Musa'nın eli değecek, Kuru tohumlara İsa'nın nefesi; Gözler açıp buluta çevrilecek. Gerçek eren içinde kir tutmayandır; Varlığını korkusuzca hiçe sayandır; Bu topraklar üstünde en temiz kişi Sağlığında toprak kesilmiş olandır. Ey can, sana aklı niçin vermiş veren? Kendini bil, yolunu bul yitip gitmeden. Baykuş gibi ne gezersin vir